Hepimizin kabul gördüğü gibi, Sivil Toplum Kuruluşları (STK), demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından bir tanesidir. Toplumun çeşitli konular ve ilgi alanları üzerine birleştiği, çalışmalar oluşturduğu bu birlik, tamamıyla gönüllülük temelinde yürütülmektedir.

Bazı uğraşıları “profesyonel ellerle” yapabilmek çok mümkün değildir. Zevk alabilmek, karşılık beklemeden yapabilmek, başarılı olmanın sihirli bir anahtarı gibidir. Profesyonel bir işten zevk almak çok başka bir konudur. Benim burada anlattığım ise, profesyonel olmayan bir uğraşıyı zevkle ve karşılıksız olarak yapmaktır.

15.yılıma girdiğim “sivil toplum” yaşamımda, sayısız deneyimler elde ettim. Profesyonel alanımın dışında geçirdiğim zaman, çoğunlukla sivil toplum kuruluşları oldu. Birçok aydın-la tanıştım, birçok değerli bilgiye ulaştım. Bunlara ulaşma noktasında bazen hatalar da yaptım (herkes gibi) ancak amacım hep doğruya ve gerçeğe ulaşmak oldu. Ve tüm bunları gönüllü-lük temelinde yürüttüm. Radyo amatörlüğü de bunlardan sadece bir tanesiydi. Temeli gönüllülüğe dayanan, isminin kendisinde bile bu ruhu barındıran bir uğraşı…

Gönüllü olmak, bir işin “tamamlanmasını” ya da o işin “yapılıyor” olmasını gerektirir. Bir işe başlamadan veya tamamlamadan gönüllü olduğumuzu iddia etmek çok da doğru değildir. Gönüllü sözcüğünün tanımında zaten bu yer almaktadır. Gönüllü olabilmemiz için de zevk alabilmemiz gerekmektedir. Merak duygumuzun her daim var olması şarttır. Merak ettikçe araştıracağız, araştırdıkça üreteceğiz, ürettikçe başarıya ulaşacağız.

Gönüllü olmak, bir STK’ya üye olmak demek değildir. Gönüllü olmak için atılabilecek adımların yalnızca bir tanesidir bu. Bazı sorumlulukları ve bazı duyguları kalben taşımak gerekmekte. Ve bu disiplini sürdürebilmenin tek yolu da bilmek ve bildiğini aktarabilmektir. Kabul etmeliyiz ki bildiklerimiz bir “devlet sırrı” değildir.

Gönüllü olmak, “amatör telsizcilik belgesine” sahip olmak demek değildir. Radyo amatörlüğü yukarıda bahsettiğim bu tanımların tamamını bünyesinde barındırmaktadır. Radyo amatörlüğüne gönül veren insan sayısını artırabilmenin en temel yolu da bildiklerimizi paylaşmaktan geçer. Öğrenmeye aç olmamız, karşımızdakinin de bilgiyi aktarma noktasında istekli olması lazım. Çoğu zaman gelen telefonlar, “Bana amatör telsizcilik ile ilgili bilgi verir misiniz?” şeklinde olmaktadır. İşte tam da bu noktada bilgiye aç olma durumu devreye girmektedir. Öncesinde araştırma yapmıyoruz. Öncesinde fikir edinmiyoruz. Öncesinde bu işin tekniğini, yasal pozisyonunu okumuyoruz. Ve bu uğraşıya “gönül veren” kimseleri, yormaktan başka bir şey yapmıyoruz. Lütfen araştıralım, takıldığımız her noktayı bilenlere elbette soralım. Yaptığımız projeleri/çalışmaları danışalım. Birlik ve beraberlik ortamının sağlam temelleri de ancak böyle atılmaz mı?

Gönüllü olmak, uğraştığımız iş üzerinden “para kazanmak, ticaret yapmak” demek değildir. Uğraşımızın seviyesini gönlümüzle yükseltme amacı güderken ticari pazar haline getirmenin neresi gönüllülükle bağdaşabilir? Kendi kafamıza göre belirlediğimiz “piyasa” ile bir hobiyi (uğraşıyı) örümcek ağı gibi sarmak sizce de hata değil mi? Piyasayı ne zamandan beri, “vergi mükellefi bile olmayanlar” belirliyor! Devretmek ile satmak arasındaki farkı da kavramak gerekiyor.

Gönüllü olmak, demin dediğim gibi ticaret yapmak değil, cebimizden para harcamaktır. Gönlümüzü verdiğimiz uğraşının gelişmesi için kendimize ait olan her şeyden birazcık, çorbaya ilave etmektir. Yardımlaşmaktır.

Gönüllü olmak, gönül kırmak demek değildir. Hataların üzerini örterek ama doğrusunu da söyleyerek, çalışmanın ve davranışların doğru olabilmesini sağlamaktır. Böylelikle yaşanan hataların tekrarını önleyecek, üreteceğimizi daha kısa sürede tamamlamamıza aracı olacaktır.

Gönüllü olmak, dahil olduğumuz “gönüllü bir kuruluşun” kimlik kartıyla, kendimizi olduğumuzun dışında göstermek demek değildir. Kuruluşun amacına zarar vermek, bu amacı saptırmak, dışarıdaki tanınırlığını olumsuz yönde etkilemek, gönüllülük esaslarıyla bağdaşabilir mi? Veya anlaşamayıp üyeliğinden ayrıldığımız kuruluşlara, hakaretlere varıncaya kadar sözler sarf etmek, bir dönem verdiğimiz “gönüllüğe” ters düşmez mi?

Gönüllü olmak, elini hiçbir şeye sürmeden karşısındakini akıl yağmuruna tutmak demek değildir. Bilgi eksikliğinin olduğu noktalara, kendinden takviyelerde bulunmak ve bu eksikliğin tamamlanmasını sağlamak zaten bu işe gönül verdiğimizin ispatlarından birisidir.

Gönüllü olmak, küsmek ve birlik ortamını bozmak demek değildir. Çalışma üzerinde tartışıp, çalışma sonunda birlikte çay içebilmektir. Ortak amaç, uğraşının idamesi değil mi?

Ben 15 yılda bunları öğrendim. Gönüllülüğün tanımını yaşayarak, deneyimleyerek öğrendim. Aslında anlamı ve gereklilikleri çok basit olan ama uygularken anlamından oldukça uzaklaştığımızı öğrendim. Öğrendikçe üzüldüm, üzüldükçe daha da çaba sarf ettim. Gönüllülüğü kullanarak meslek edinenleri de gördüm, mesleğini gönüllülüğüne karıştırmayanları da gördüm. Ve hatta gönüllü olabilmek için mesleksiz yaşayanları da gördüm. Gördükçe de gördüm, gördükçe de gördüm. Bu yüzdendir ki her yeni arkadaşımıza yardımcı olmaya çalıştım. Onlara “amatör telsizcilik ile radyo amatörlüğünün farklarını” anlatmak yerine, önce gönüllü olmayı anlattım. Çünkü gönüllülüğü anlayamayan, bu iki kavrama da münhasır olamaz. Bunu da gördüm.

Peki, siz de “gönüllü” müsünüz?

Bunlar da hoşunuza gidebilir: