Gerek iş anlamında gerekse STK çalışmaları kapsamında sıklıkla gittiğim Ankara’da, fırsat buldukça gidemediğim yerleri ziyaret etmeye çalışıyorum. Ancak tüm gittiğim tarihi yerlerin içerisinde Ulucanlar Cezaevi Müzesi yoktu. Tamamen tesadüfi şekilde Ulucanlar Cezaevi Müzesi yakınlarında bir toplantımın oluşması üzerine müzeyi ziyaret etmek istemiştim. Toplantımıza yaklaşık 1 saat vardı ve doya doya gezebilirdik.

Beraberimde olan Ali Karabaş ve kızı Serra Karabaş ile müzeye giriş yaptık. Binanın dış kısmında eski cezaevi aracı ve dönemin askeri araçları gözümüze çarptı. Müzenin girişinde bir vezne bizleri karşılıyor ve veznedeki görevlinin arkasında gardiyan kıyafetiyle bir balmumu heykel duruyordu. İlk adımla etkileyici bir tablo ile karşılaşmıştık.

Ulucanlar Cezaevi; içinde birçok tanınan insanı çeşitli sebeplerle ağırlamış, yakın tarih kokulu bir alandı. İlk adı Cebeci Tevkifhanesi olan Ulucanlar Cezaevi; Yılmaz Güney, Bülent Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mustafa Pehlivanoğlu, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, Beyhan Cenkçi, Adnan Cemgil, Cüneyt Arcayürek, Fakir Baykurt gibi siyasi veya edebi anlamda bilinen isimleri ağırlamış.

Cezaevinin en dikkat çekici yerlerinden bir tanesi de “Hilton” koğuşlarıydı. Karşılıklı iki koğuştan oluşan ayrı bölüm içerisinde yer alan “Hilton” koğuşlarının diğer koğuşlardan en büyük farkı büyük camlarının olmasıydı. Bu camdan dışarıdaki avluyu görebiliyorduk. Koğuş içerisindeki bilgilendirmelere göre Bülent Ecevit “Hilton” koğuşlarında kalmış.

Yönlendirme “oklarıyla müzeyi gezmeye devam ederken bazı sesler duymaya başlamıştık. Bu sesler, tıpkı o dönemlerde yaşanan acıları hissettirmek amacı taşıyor gibiydi. Koğuşlar içerisinden sesler yükseliyordu ve her bir koğuşa fenerle bakıyorduk. Koğuşların içerisi gerçekten etkileyiciydi. Seslendirmeler ve canlandırmalar sizi yakın tarihimize doğrudan götürüyor.

Geniş koğuşlardan birine girdiğimde bir anda “Aldırma Gönül” türküsü çalmaya başladı ve o anda hissettiğim duygular daha da derinleşmeye başladı.

“Zindan” veya “Disiplin Hücresi” diye nitelenen ve yüz kızartıcı suçlardan hüküm giymişlerin kaldığı küçük yerleri gördüm. Bu tek kişilik hücrelerde aydınlatma yok, penceresi kapatılmış ancak pencereden 2-3 cm’lik bir delikten içeri sızan ışık görebiliyorsunuz. Ve bu hücreler gerçekten çok soğuktu.

Dönemin çamaşır makineleri, yemek yapmak için kullanılan malzemeler, sinema makinesi de ayrıca sergilenmekte. Cezaevinde hüküm giyerek bulunan bazı isimlerin kıyafetleri ve diğer eşyaları da sergilenmekteydi. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilirken boyunlarında asılan idam yaftalarının orijinalleri, kendilerine takılan prangalar da müzede sergileniyor. Bülent Ecevit’in kişisel bazı eşyalarını, Fakir Baykurt’un bağlamasını ve diğer bazı eşyalarını ve daha nicelerini görebilirsiniz.

Ulucanlar Cezaevi aynı zamanda infazların da gerçekleştiği bir yerdi. Müzeden çıkmadan karşınıza darağacı çıkıyor. Onlarca kişinin idamının gerçekleştiği dar ağacı, daha önce hep önüne kurulan “Ulu Kavak” adıyla anılan ağacın, bu kez arkasına yerleştirilmiş. Ulucanlar’da tespit edilebilmiş infazlar şu şekilde: İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca, Maliye Nazırı Cavit Bey, Dr. Nazım Bey, Milletvekili Hilmi Bey, Nail Bey, Abdülkadir Bey, Süvari Fethi Gürcan, Albay Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren, Fikri Arıkan, Ednan Kavaklı, Ali Bülent Orkan.

Ulucanlar’ın resmi bir internet sayfası bulunuyor. Mahkumlar, tarihçe, harita gibi müze ile ilgili tüm bilgilere www.ulucanlarcezaevimuzesi.com.tr internet adresinden erişim sağlayabilirsiniz.

Şimdi sıra benim çektiğim fotoğraflarda… 

Bunlar da hoşunuza gidebilir: